İnsanı Bilgi Değil, İlişkiler İyileştirir
Sevgili okur,
Yazıya başlamadan önce Ella Fitzgerald’dan “Every Time We Say Goodbye” şarkısını açmanı ve bunu dinleyerek yazının geri kalanını okumanı istiyorum.
3 Mayıs 2019 tarihinde ruh sağlığı ile alakalı bir sempozyuma katılmıştım. Üzerime uzun süre tesir edecek bir sözü, ilk defa orada duyacağımdan henüz habersizdim.
Konuşmalar yapılıyor, çeşitli psikoterapi ekolleri anlatılıyor, kimisi övülüyor kimisi yeriliyordu. Teknik üzerinden kavga ediliyor, insanların bilgileri sınanıyordu.
Sempozyum bitmeye yakın moderatörlerden birisi olan Doç. Dr. Gül Ünsal Barlas, üzerime uzun süre tesir edecek bir sözü -muhtemelen böyle olacağını bilmiyordu- gülümseyerek söyledi. Beni böylesine etkileyen “İnsanları bilgi değil, ilişkiler iyileştirir” sözüydü.
O güne kadar kendimi sürekli bilgi yönünde geliştirmeye çalışıyordum. “Bilgi, güçtür” sözünü harfiyen yerine getiriyordum. Amacım tamamen bilgiydi. Bilgi açlığı çekiyor ve bu açlığı dindirmeye çalışıyordum. İlk defa o zaman ilişkilerin önemini fark etmiştim. Bilgi aslında bir aracıydı, hedef değil yalnızca araçtı.
Bir gün Irvin Yalom okuyordum. Hastalarıyla olan hikayelerini anlatıyordu. Orada da şu söz geçiyordu: “Ruh sağlığı hizmeti verenler genelde tekniğe takılma yanılgısındadır. Oysa teknik işin yalnızca yüzde on beşidir. Kalan yüzde seksen beşi aranızda kurduğunuz ilişkidir.”
Buradan anladığım kadarıyla sadece bir bilgiye sahip olmak sizi daha iyi hissettirmiyordu. Sizin karşı taraf ile kurduğunuz bağ, güven, sevgi, saygı, empati, yakınlık, içtenlik ve sıcaklık gibi pek çok durum, iyileşme yolculuğunuzda bilgi seviyenizden daha önemli hale geliyordu. Eğer bunlar yoksa karşınızdaki dünyanın en bilgili insanı bile olsa sizi iyi hissettirmiyordu. Güvenemediğiniz birisine kendinizi açamıyordunuz. Empatik yaklaşmayınca yargılanmış hissediyordunuz.
Eğitim sistemimiz bile aslında bilgi üzerine kurulu. Kendimiz ve çevremiz ile nasıl bağ kuracağımız, nelere dikkat edeceğimiz, nasıl sürdüreceğimize dair örgün bir eğitimimiz yok. Güven kavramında neler önemlidir, hangi davranış sevgidir, saygı nasıl bir şeydir, empatinin farklı basamakları bulunur mu, yakınlık ve içtenlik dediğimiz şeyler ne demektir? Bunların hiçbirini -eğer ruhbilim eğitimi almıyorsak- örgün olarak öğrenemeyiz. Duygu ve ilişkiler ile alakalı bir dersimiz maalesef yok. Hayatın içerisinde sallanıp, debelenip, deneme yanılma yöntemleri ile keşfetmeye çalışırız. Bu davranış da çoğu zaman bilinçdışı gelişir. Bunu isteyerek değil, yaşayarak fark ederiz. Bir nevi örtük öğrenme de diyebiliriz.
İnsanların şikayetleri de genelde bilgisizlikten değil, ilişkilerindeki başarısızlıklardan dolayı kaynaklanıyor. Ruhsal danışmanlık hizmetlerinin pek çoğu, kişinin kendisi ve çevresindeki ilişkilerindeki sorunlardan yakınan insanlarla yapılıyor.
Bu noktada “İnsanın ilacı da zehri de bir başka insan” diyebiliriz. Bir başka insan derken, kendimizle alakalı bilişsel özelliklerimizi reddetmiyorum. Yalnızca bir başkası olmasa, biz de olmayız açısından yaklaşıyorum. Bir nevi insan, öteki için yaşar. Öteki olmadan kendisini tanımlayamaz, yaşayamaz. Kısa birisi olmadan, uzun birisi olamaz. İki kişinin çift olabilmesi için yabancı bir üçüncü kişiye ihtiyaç vardır. Yalnız iki kişi olunsaydı, "çift" ismine gerek kalmayacaktı.
İnsanın fiziksel ihtiyaçları arasında beslenmek, uyumak, nefes alıp vermek gibi davranışlar vardır. Eğer bu vücut bu ihtiyaçları yeterince karşılayamazsa insan ya hasta olur ya da ölür. Bununla birlikte insanların ruhsal ihtiyaçları da vardır. Bunlar sevme sevilme, güvenlik, değerli ve yeterli hissetmek, ait olmak gibi ihtiyaçlardır. İnsanın bu ruhsal ihtiyaçlarının da karşılanması gerekir. Eğer bu ihtiyaçlar da karşılanmazsa insan ya hasta olur ya da kendini öldürür.
Bugün evlilik ile alakalı bir sohbete denk geldim. Heyecanlı bir şekilde düğün hazırlıkları konuşuluyordu. Konuşanlardan birisi “Düğünümde beni en çok heyecanlandıran, sevdiğim tüm insanların bir arada olma fikri” dedi. Bu fikir, duyduğum zaman beni de tesiri altına aldı. Bu açıdan bakmamıştım. Evliliğin kendisine bile baktığımızda “Bu insanla daha fazla ve yoğun ilişkide bulunmak istiyorum” demek değil mi?
Hayata mantık temelinde bakmayı çok daha kolay olarak görüyorum. Mantıkta doğru olan durum ve gidilecek yol bellidir. Bunu yaparsınız ve işler yolunda gider. Mekanik bir işleme benzer. İçerisinde çok fazla duygu bulunmaz. Bu da ileri safhalarda tekdüze bir yaşama sebep olur. Yaptığınız işler anlamını yitirir. Yaptığımız işleri "Neden yapıyorum?" gibi sorular devreye girer. Bu da anlamsızlığa doğru seyreder.
Hayatın kimi zaman yorucu kimi zaman anlamlı kısmı ise ilişkilerde ve duygularda yatıyor gibi düşünüyorum. Kendiniz ve çevreniz ile olan ilişkileriniz; ilişkilerinizi sağlayan duygularınız olumluysa kendinizde büyük bir dayanıklılık gücü bulabiliyorsunuz. Zor durumlarla karşılaşsanız bile kendinizden ve çevrenizden destek alabiliyorsunuz. Eğer ilişkileriniz kötüyse, bilgileriniz çok fazla olsa bile zorluk yaşayabiliyorsunuz.
Ne kadar bilirseniz bilin, bildiğiniz bilgi uygulamaya geçmedikçe de çok etkili olmayabiliyor. Üzgünken ne yapmanız gerektiğini bilirsiniz ama bu sizi düzeltmeye yetmez. Üzgünken sevdiğiniz bir insandan gelen bir mesaj, tüm üzgünlüğünüzü alabilir.
Üstelik bu olumlu ilişkilerin var olan mantıksal işleri geliştirdiği de açık. Birçok ünlü ismin biyografisini incelediğimde "Eşim konusunda çok şanslıyım. Zaman zaman motivasyonum azaldığında, üzüldüğümde, işleri bırakmayı düşündüğümde her zaman yanımda oldu, beni destekledi" gibi cümleleri çok duydum.
Bir gün istediğiniz yerde bulunabilmeniz için bir omuz vereninizin olması çok güzel. Kötü bir durumla karşılaştığınızda gidip, kucağında ya da göğsüne başınızı koyabilecek, bir şey söylemeseniz bile sizi anlayacak, başınızı okşayacak insanların olması gerçekten büyük bir şans.
Sevgili dostum Fatma Atkan ile bir sohbetimizde: “Fatma! Hayatın anlamını buldum, bence hayatın anlamı duygular. Ben artık duygusal bir insanım” demiştim. Fatma da yanıt olarak “Enes, duygusal olmak o kadar da iyi değil” demişti. Hem Fatma’ya hem de kendime hak veriyorum.
İlişkileriniz noktasında güzelce besleniyorsanız, destekleniyorsanız, sevdiğiniz insanlarla birlikteyseniz ruhsal sağlamlığınız artıyor, zorlukları bile beraber aşabiliyorsunuz. Engeller önünüzde yalnızca aşabileceğiniz bir durum oluyor. Eğer kendiniz ve çevreniz ile ilişkiniz kötüyse, dünya tamamiyle ters yönde yürümeye başlıyor.
Bu yazıyı yazarken bir ara koridora çıktım. Karşımda sevdiğim bir insanı gördüm. Yanına gidip sarıldım. Anlam veremeden o da bana sarıldı. “Sevdiğim birisine sarılmaya ihtiyacım vardı” dedim. Kendisi de “Biliyor musun, benim de ihtiyacım vardı” dedi. Bilgi konuşmadık, sarıldık ve çok iyi geldi.
Eskiden bir şey öğrenmeden kalkacağım bir arkadaş buluşmasına katılmazdım. Buluşunca bir şeyler öğrenebileceksem, bana bir şey katacaksa katılırdım. Bugün son derece boş sohbet etmek için saatlerimi verebilirim. Beraber vakit geçirebilmenin, birlikte olabilmenin önemini daha iyi kavradığımı düşünüyorum.
Kendim ve sizler için en büyük dileğim en mantıklı insanlar olmayın, mantık gördüğünüz yerden uzaklaşın. Sevgiye, saygıya, empatiye, ilgiye, sıcaklığa, yakınlığa ve yüzünüzü asık gördüğünde “Neyin var, senin için ne yapabilirim?” diyen yani sizi değerli ve kıymetli hissettiren, önemsediğiniz insanlara sahip olun ve onları siz de önemseyin.
Önemsenmek, değerli hissettirilmek, kıymetli olmak ve her şeyden öte sizin için bir şeyler yapabilecek olan, çabalayacak insanların olması ne güzel duygudur. Eğer olmazsa arkanızı rahatça yaslayamıyorsunuz bile, düşerim korkusuyla. Belki de düşüceksinizdir, bilmiyorum.
Son bir söz ile bitirmek isterim. Harry Potter’ın “Ölüm Yadigarları” kitabında da çok güzel bir söz geçmektedir. “Ölülere acıma, Harry. Yaşayanlara acı, her şeyden çok da, sevgisiz yaşayanlara.”
Başlıkta da söylendiği gibi: "İnsanı bilgi değil, ilişkiler iyileştirir."
Yorumlar
Yorum Gönder