Kayıtlar

Ocak, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Psikiyatri Hemşireliğine Dair Her Şey: Nedir, Ne Yapar, Nasıl Olunur?

Değerli okuyucular, 2019 yılı sonlarına doğru " Psikiyatri Hemşiresi mi? O da ne? " başlıklı, uzmanlık alanımızı çok fazla insanın bilmemesine değindiğim, kişisel düşünce ve duygularımı paylaştığım bir köşe yazısı yazmıştım. Yazıyı da " Bir gün de sizlere, 'Psikiyatri hemşiresi kimdir? Nasıl başlamıştır, nasıl roller yüklenmiştir? ' gibi bir yazı hazırlayabiliriz" dileğiyle kapatmıştım. İşte o temenni, bugün gerçek oldu. Psikiyatri hemşireliğinin tam olarak neyi kapsadığına ve psikiyatri hemşiresi nasıl  olunabileceğine dair pek çok soru almaktayım. Bu soruları da elimden geldiğince yanıtlamaya çalışmaktayım. Bu soruları yanıtlarken sorulara hakkıyla yanıt verme düşüncemden ötürü aynı zamanda kaygı da yaşamaktayım. Kişisel yoğunluğumu da hesaba katarak ayrıntılı ve detaylı yanıt verme konusunda zorluklar yaşadığım için bu konuda genel bir bilgilendirme yazısı hazırlamak istedim. Bu yazının siz okuyuculara katkı vereceğine inanıyorum. Bu yazıya ek sorularınız...

Kitap Analizi: Veronika Ölmek İstiyor

Kitabın içeriği hakkında yorumlamalarda bulunmadan önce kitabın süreci hakkında yorumlarda bulunmak isterim. Kitap, sorgulatan mesajlar içermesine rağmen oldukça akıcı bir anlatıma sahip. Bununla birlikte yazarın, kendi özgeçmişinden de oldukça etkilenmiş görünüyor. Kitabın birçok bölümünde yazarın kendisinin de benzer yaşam süreçlerinden geçmiş olduğunu oldukça hissettim. Kitaba gelecek olursak, Veronika adlı genç ve güzel bir kız, yaşamın tekdüzeliğinden ve sıkıcılığından bunalarak dört kutu hap içip, intihar etmeye yani yaşamını sonlandırmaya karar verir. İntihar girişiminde bulunurken aslında somut bir neden olmaması bence var olan tehlikeyi artırır çünkü para sıkıntısı, ailevi problemler vb. somut sorunlar bulunsa bir şekilde halledilebilir gibi görünürdü ancak yaşamın tekdüzeliği nasıl halledilebilir? İntihar girişimi başarısız olur ve kısa bir süre yoğun bakımda takip edilir. Genç kızın genel vaziyeti kontrol altına alınınca psikiyatri servisinde takip edilmeye başlanır. Psikiya...

Farklılık Kutuplaşma Değil Zenginleşmedir

Yazıya başlamadan önce bir müzik önerim var. Lütfen yazıyı bu müzikle beraber okuyunuz. “ Can Çakmur – Black Earth (Fazıl Say – Kara Toprak)” Kitap okumayı oldum olası çok sevdim. Bazen en iyi dostlarım da kitaplar oldu. Sanki geçmiş yüzyılların en iyi yazarlarıyla konuşuyor, ilgili konuları tartışıyordum. Kurduğum hayaller arasında sevdiğim yazarlarla ortak bir akşam sofrasında buluşmak da vardı. Nasıl bir akşam sofrası olduğunu RTÜK yasaklarından dolayı söyleyemiyorum ama siz tahmin edersiniz. Şu an Fazıl Say ’ın “ Akılla Bir Konuşmam Oldu ” isimli kitabını okuyorum. Bu kitabın 108. Sayfasında şöyle bir söz beni cezbetti ve geçmişe götürdü: “ Farklılıklarla dost olmak gerekiyor, ki onlar da seninle dost kalabilsin. Ama önce kendi yaşamınla dost olman lazım ”. Yıl 2019, Kasım – Aralık ayları olması lazım. O sıralar doktora dersleri de alıyorum, dersin adı: Bilim Felsefesi . Hani şu 600’lü ders kodlarıyla başlayan derslerden. Havalı geliyor tabii. Çünkü 600’lü ders kodlarını alabilmen...

İnsanı Bilgi Değil, İlişkiler İyileştirir

Sevgili okur, Yazıya başlamadan önce Ella Fitzgerald ’dan “ Every Time We Say Goodbye ” şarkısını açmanı ve bunu dinleyerek yazının geri kalanını okumanı istiyorum. 3 Mayıs 2019 tarihinde ruh sağlığı ile alakalı bir sempozyuma katılmıştım. Üzerime uzun süre tesir edecek bir sözü , ilk defa orada duyacağımdan henüz habersizdim. Konuşmalar yapılıyor, çeşitli psikoterapi ekolleri anlatılıyor, kimisi övülüyor kimisi yeriliyordu. Teknik üzerinden kavga ediliyor, insanların bilgileri sınanıyordu. Sempozyum bitmeye yakın moderatörlerden birisi olan Doç. Dr. Gül Ünsal Barlas , üzerime uzun süre tesir edecek bir sözü -muhtemelen böyle olacağını bilmiyordu- gülümseyerek söyledi. Beni böylesine etkileyen “ İnsanları bilgi değil, ilişkiler iyileştirir ” sözüydü. O güne kadar kendimi sürekli bilgi yönünde geliştirmeye çalışıyordum. “ Bilgi, güçtür ” sözünü harfiyen yerine getiriyordum. Amacım tamamen bilgiydi. Bilgi açlığı çekiyor ve bu açlığı dindirmeye çalışıyordum. İlk defa o zaman ilişkilerin ö...

İlişkilere İsim Koymanın Belirsizlik Üzerine Etkisi

Kafamı sağ tarafa çevirdiğim vakit; sandalye, kova, eldiven, klasör, dezenfektan, su şişesi, telefon, kitap, kağıt parçası, peçete, çekmece, duvar, kapı, klavye, bilgisayar ve daha fark edemediğim birçok eşya görüyorum. Sessiz olup, etrafı duymaya çalışıyorum . İnsan sesi. Pardon, insan sesleri. Konuşan bir kişi değil. Koridorda pek çok ses var, birbirine giren. Birisine odaklanmak istiyorum ama duyamıyorum. Ayırt edilemez bir ses bu. Daha çok vızıltıdan gürültüye dönmüş bir biçimde varlığını sürdürüyor. Ortamda ışık var, her yere farklı vuruyor. Işığa doğru bakınca gözlerim kamaşıyor , bir süre sonra bakamıyorum. Zarar konusunda karar vermem gerek. Sanırım ya ışığa ya da gözlerime zarar vereceğim. Işığa odaklanmayı bırakıp, etrafıma bakıyorum. Düşünüyorum, onlar da ışıktan rahatsız mı? Sormaya karar veriyorum. Duran eşyalara gözlerimi dikip, sertçe bir bakış atıyorum. Onların üzerinde tahakküm kuruyorum! Sormaya başlıyorum: “Siz de ışıktan rahatsız mısınız?” Soruma yanıt vermek zor...

16 Yaşındaki İntihar Eden Hastaya Müdahale Eden Hemşire

Sevgili okur, bu yazıyı okumadan önce Kaan Boşnak ’ın seslendirdiği “ Bırakma Kendini ” şarkısını açmanı istiyorum. Bir şartım var, aynı şarkı sürekli çalsın . Bir kere değil. Hadi, şimdi şarkıyı açmaya gidebilirsin, burada seni bekliyorum. Heh, geldin mi? Hoş geldin. Şimdi devam edelim. Dinlediğin müzik ve sözleri, bu yazının kalanıyla uyumlu olacak . Saat akşam vakti, 20.30 sırası. Acil serviste hastalara hayati ve kritik müdahalelerin yapıldığı resüsitasyon odasına, 112 ambulans ekibi bir hasta alıyor. Genç kadın bir hasta, baktığın zaman reşit bile değildir. Gencecik bir kız çocuğu. Bilinci açık, ağlıyor . Çok fazla ağrısı var ancak alınan habere göre bu ağrının ne kaynaklı olduğunu sezinleyemiyorum. Bağırıyor : “Ölmeyi bile beceremedim!” Bağırıyor : “Bana ne yapıyorsunuz? Bırakın öleyim!” Yaşını öğreniyoruz, henüz 17 yaşını bile bitirmemiş. 112 ambulans ekibi bilgi veriyor. Hasta, Türkiyenin en ünlü köprüsünden (Evet, ilk aklınıza gelen isim) kendisini aşağıya atmış. İntihar giri...

Rezil Bilim ve Akademi Kültürü

 Bugünkü yazımda bir süredir aklımda olan bir konuyu ele almak istiyorum. Bu konunun seçimi, kendi felsefi düşüncelerimle de uyumlu olduğu için, benim adıma önem arz ediyor. Herkesin bildiği bir konuya farklı bir açıdan yaklaşmaya çalışacağım. Başlığı dikkat çekmesi için , bilerek tahrik edici seçtim . İnsanları “tetik”lemek ve “dikkat” noktasını artırabilmek için bazen böyle şeyler yapmak gerekebiliyor. Tıpkı televizyon programlarında tartışmaların reyting alması gibi. 2020 Türkiyesinde, üniversite eğitimi alan pek çok insan ile görüştüğümde -bölüm fark etmeksizin- çoğunda mesleğini yapma hedefinden önce “akademisyen olma” hedefinin yer aldığını görüyorum. Bir açıdan bakarsak, idealist düşünen insan oranının artması ve kendisini olduğu gibi kabul etmeden geliştirmeye çalışan insanların artması memnun edici gibi görünüyor. Ancak işin içine girdiğimde bu durumun pek de öyle olmadığını görüyorum. Maalesef akademi yolunda ilerlemek isteyenlerin pek çoğu özgür düşünme, araştırma, ç...

Dış Dünya Olduğu Gibi Değil, Olduğumuz Gibi

Gündemi takip edebilmek için neredeyse her gün haber okurum. Olaylara farklı açılardan bakabilmek için ise farklı haber kaynaklarını kullanırım. Belirli bir bakış açısını onaylamaktan ziyade, olaya ne kadar geniş açıdan bakabilirsem şanstır , diye düşünürüm. Bugünkü haberlere bakış niyetim ise bilgi edinmek yerine; “ Hangi haber üzerine ruh sağlığını ilgilendirecek bir yazı yazabilirim? ” şeklinde oldu. Tabii böyle bir haberi aramam ile bulmam arasında çok fazla zaman geçmedi. Dikkatimi çeken haber şöyleydi : Bir site sakini, sitenin güvenlik görevlisi ile tartışıyor. Ardından evine çıkıyor, silahını alıyor ve aşağıya inip, 15 kurşun ile güvenlik görevlisini öldürüyor. Bu haber için aslında “ Türk Milleti Duyguları Uçlarda Yaşar ” yazım da uygun olabilirdi. Çünkü öfkeyi bile doruklarında yaşayarak, kontrol edilemez hale getiriyoruz ancak bugün farklı bir açıdan olaya yaklaşmak istiyorum. Öncelikle benliğimizin sağlıklı bir şekilde işleyebilmesi için iç dünyamız ile dış dünyamız arasınd...

Güleryüzlü Hemşireden, Bıkkın Hemşireye: Nasıl Durdurabiliriz?

Pek çok araştırma sonucunun da söylediği gibi sağlık alanındaki mesleklerden hastaların talebi, bilgi ve tecrübeden önce; ilgi, alaka, şefkat, merhamet ve nezaket gibi işin daha kişiler arası boyutunun girdiği ilişki türleri oluyor. Benim mesleğe bakış açımda ise hastanın ihtiyacından çok, “ Nasıl bir hemşire olmak istiyorum? ” diye düşündüğümde de aynı cevabı verebiliyordum. Hastasına karşı ilgili ve nazik olan, mesleğinin gerektirdiği rolleri yerine getiren idealist bir hemşire . Bugün kendime baktığımda ise, ideallerimden bir nebze olsun uzaklaştığımı hissediyorum. Mesleğe ilk başladığım günler, gelen her hasta ile istisnasız sohbet ediyordum . Hatta konuşmayı sevmeyen hastalar ile de sohbet ediyordum. Onların kaygılarını bir nebze olsun dindirebilmek, araya espriler katarak onları güldürebilmek ve kendimi rahatlatabilmek hoşuma gidiyordu. Bugün geldiğim noktada ise hastaların sorularına bile zor yanıt verir hale geldim . Bendeki bu değişimi anlamlandırmakta zorluk çekiyorum . Kend...

İntihar Etmeyi Neden İstiyorsun? Gel Konuşalım

Son günlerde toplu intihar haberlerini büyük bir üzüntüyle takip etmekteyim. Tabii burada " toplu intihar " derken, bunun gerçekten "toplu" intihar olup olmadığından da şüpheliyim. Zira; birisini öldürüp, ardından kendini de öldürme durumuna intihar denilir mi? Bilemiyorum. İntihar davranışı, toplumda pek çok insanın farklı açılardan yaklaştığı bir konu. Kimi insanlar kendi yaşamına son vermenin bir " hak " olduğunu savunuyor. Kimi insanlar da dini gerekçelerle buna karşı çıkıyor. Daha seküler boyuttan bakanlar ise; kişinin vereceği kararların gelecekte değişebileceğini düşündükleri için intihar davranışının engellenmesi gerektiğini savunuyorlar. Yani bu durumu, geçici bir buhran dönemine yönelik kalıcı çözüm olarak nitelendiriyorlar. Ben ise bu duruma daha farklı bir noktadan bakacağım. Burada söz konusu davranış intihar olsa da yapılış amaçları birbirinden farklılık gösteriyor. Üstelik dünyada birbirinin aynısı iki insan olmadığını düşünürsek, aslında...

Sempozyumun Ardından: Neler Öğrendim?

İnsan olmanın gerektirdiği durumlara genelde “ bir başkasının acısına üzülmek ” diye bir tarif eklenir ancak bu her zaman böyle değildir. İnsan kendi acılarından anlam bulabildiği kadar, bir “başkasının” acısından da anlam bulabilen bir varlıktır . Beklemediğimiz yahut başımıza gelmesini istemediğimiz bir durum ile karşılaştığımızda, bu durum bizim için son derece acı verici olsa da bizim dışımızda da benzer durumları yaşayan bireylerin olduğunu bilmek istemsiz bir mutluluk duygusu verebiliyor . Bu da her yerde insan için söylenen “bir başkasının acısını hissetmek” durumunu yanlışlayabiliyor. Belki buradaki “başkasının acısını hissetmek” önermesinden de anladığımız his; yalnızca üzüntüdür, oysa mutluluk da bir his. Dolayısıyla “başkasının acısını hissetmek”, başkasının acısından mutlu olmak anlamına da gelebilir. Şimdi bu konuya nereden geldik? 20-21 Aralık 2019 tarihleri arasında Üsküdar’da Bağlarbaşı Kongre ve Kültür Merkezi’nde İYİ Sosyal Kooperatif Girişimi ve Psikiyatri Hemşirel...

Türk Milleti Duyguları Uçta Yaşar

Genelde mantık değil de duygu odaklı yaşayan bir toplumuz. Duyguları da çok üst perdelerde yaşıyoruz. Trafikte öfkeyi, kendimizi feda edercesine yardımseverliği, sporda tutkuyu, görevde sıkılmayı ve rahatlığı yaşıyoruz. Bir grubun içerisindeyken de grubun kurulma amacını bırakıp, kişiler arası ilişkilerdeki duygusallığa odaklanıyoruz. Bu yüzden de pek çok grup dağılıyor. Geçtiğimiz aylarda İstanbul’u etkileyen deprem olduğunda şu cümleleri kurmuştum : “Bu ara bizi harekete geçiren de yine mantık değil, duygu. Korku duygusuyla yüzleştik hepimiz, belki travmatize olduk. Aslında bizim şu anki tepkilerimiz de mantık yani logos ağırlıklı değil, duygu ağırlıklı . ‘Bu böyle olmalı’ diye gidiyoruz, teknikle değil. Yarın duygunun etkisi geçince yine susacağız çünkü biz de duyguyla yaklaşıyoruz. Kurumlardaki yöneticiler de toplumdaki bireylerden oluşunca, kurumlar da mantıksal değil, duygusal hareket ediyor, şaşırtmıyor.” Deprem olayının üzerinden neredeyse iki ay geçecek. Üzerimde bir tarafta...

Psikiyatri Hemşiresi mi? O Da Ne?

Bir etkinliğe katıldığınızı düşünün. Bu etkinlik ruh sağlığı ile alakalı da olabilir, genel bir etkinlik de olabilir. Etkinlik gayet güzel bir şekilde geçti, etkinlik sırasında çeşitli yorumlarda ve katkılarda bulundunuz. Etkinlik sona ererken, katılımcılar kendilerini tanıtmaya başladılar. Tanıtma sırası size geldi. Siz de cümleye başladınız: “ Ben psikiyatri hemşiresiyim …” Ardından donuk bakışlar. Önce bu durumu anlamlandıramadınız . Çok zor bir şey söylemediniz. Hiç bilmeyen birisi bile mesleğinizin ismine bakarak anlayabilir. Adı üstünde “Psikiyatri”; muhtemelen ruh sağlığı ile alakalı bir görevleri olmalı, “Hemşireliği”; iğne falan tutuyorlardır işte, diye düşünmelerini bekleyebilirsiniz. O iş, bu şekilde ilerlemiyor işte. Aslında hepimizin bir şeyleri hemen sınıflama, etiketleme, kategorize etme ihtiyacı var. Var olan bir durumu, bir kalıbın içerisine sokup, o kalıp açısından yorumlamaya ihtiyaç duyuyoruz . Örneğin “arkadaş” kalıbı içerisinde öpüşmek yoktur, sen benim arkadaşıms...